Отели Турции - Турция.Ру
     
 
  Турция.ру - Место под солнцем! Отдых в Турции!
 
 
 

Архивы форума Turkey.ru

Страна Турция
   >> Изучение Турецкого языка: Архив
Архивы форума по Турции

aleyna_m
(Team Последний поезд на Стамбул)
2006/11/13 22:25
Rus Sevgili (uzun bi hikaye)  Это сообщение из Архива

Да, согласна, немаленький текст, но, думаю, понравится...
И практика, и сюжет увлечет возможно...возможно у истории будет продолжение.......

Yazar : Ertuğrul Erdoğan

Rus Sevgili ( 1 )


"Adalet, önce devletten gelir"

- Aristo -


Dış kapının gözetleme merceğinden baktığında, apartmanın boşluğunda kimse görünmüyordu. Bir kez daha zile dokunduğunda, kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Evin küçük misafiri bebek hariç herkes kapının önünde bekleyiş içindeydi. Natali’nin sarı saçları altındaki pürüzsüz yüzünü ilk gören, Orta yaşlarda, saçları hafif seyrek, kalın gözlüğü altındaki küçük gözleri ve kirli sakalları olan Necati oldu. Işıldayan gözleriyle sevgilisini kucakladığı gibi içeri çekti.

“ Burayı nasıl buldun?”

“ Ben KGB ajanıyım, ağabeyinin adresini ablandan istemek, Bil bakalım, ben kimle geldi, senin yanına”

“ Arkadaşınla mı?”

“ Ne arkadaşı, benim çocuk. Gel!... Olen, Gel!... artık saklanma, çık yukarı!…” Suratı ekşiyen Necati’nin ağabeyi Mehmet keyifsizdi. Perma saçları, esmer teni üstündeki iri gözlü eşi Nilgün ise, bebeğinin plak cızırtısı gibi çıkan sesini kesmek için, sütten şişmiş memelerini salıverdiğinde, şapırdatma sesi, diğer odalardan da duyuluyordu. Yaz bunaltıyor, nem ise içeride alabildiğine sırılsıklamdı. Natali bir avuç kırmızı kilotunun bir karış altındaki saten geceliği ve mankenlere taş çıkartan vücudu ile evin içinde özgür, bir o kadar da dişiliğiyle geceye meydan okuyordu.

“ Neco, ben var seni çok özlemek. Sen şimdi soyunmak küçük odada?”

“ Bugün çok yorgunum. Şimdi uyumak var. Yarın görüşmek seninle. Anladı?”

“ Benim can istiyor gece kulübü. Hem de çok içmek. Sonrada, anladı sen?”

“ Senin çocuk yalnız ne yapacak?”

“ Olen, akılli çocik, yenge ona bakar.” Ezanla birlikte eve sallanarak giren vücutlar zile mahcupça dokundu. Nilgün,

“ Mehmet, ben bebeği emziriyorum. Kapıya bakar mısın?”

“ Gecenin bir yarısı eve mi gelinir be!... Hiç mi düşünce yok bu beyinsizlerde!...”

“ Öyle söyleme Mehmet. Evlerini tutuncaya kadar, onlar bizim için Tanrı misafiri.”

“ Bizimkinin iyi bir düzeni vardı. Gece hayatı alışkanlığını da önlemiştik. KGB ajanı yine bizimkini dinden imandan çıkartacak. . Kadın değil vallahi şeytan. Şunun ne oturuşunda, ne de giyiminde bir hayır var.”

“ Bizimkinin hatırına iyi davran ona.”

“ Arada o olmasaydı, var ya, ben yapacağımı bilirdim. Kolundan tuttuğum gibi kapı dışarı s.ktir ederdim. Hem, onları gören komşularımız kim bilir hakkımızda neler düşünecekler? Bebek ağlıyor, bakar mısın?”





Geniş cadde, sessizliğe gömülmesiyle, Nilgün, bebeği ve eşinin yanı başında uykusunda alabildiğine derindi. Uzun balkon, caddeye yakın köşesinde, her zamanki gibi konuklarını ağırlarken biralar ardı ardınca şerefine yudumlanıyordu. Sarhoşluğun verdiği sataşmalar arasında, Natali, sevgilisini köşeye sıkıştırıp bir türlü rahatlık vermiyordu.

“ Yapma !... Natali!... burada olmaz, bak!... çevredeki balkonlarda oturanların gözleri bizde. Ağabeylerime karşı ayıp olur!...”

“ Ben anlamaz, ben şimdi seks istemek !... Sallanan vücutlar, yatak odalarında kenetlendiğinde bir süre sonrada, durağanlığı yaşamıştı.



Bebeğinin bitmek bilmeyen ağlamalarından, uykusuz gecelerle dost olan Nilgün, bu gecenin de uykuyu zorlamasına aldırış etmedi. Uyuyan çocuğunu içine tekrar sokarcasına sevdi. Kapının ardınca çalmasına irkildi. Gecenin bir yarısı zilin çalmasını da hayra yormadı. Eşine dokunduğunda, eşini uyandıramadı. Tekrar denemesi biraz daha sertti. Birden ayaklanan Mehmet, yatağın içinde ne olup bittiğinin şaşkınlığı içindeydi. Sonunda ısrarla çalan zile, bakmaktan başka çare kalmadığını anladı.

“ Nilgün, bizimkiler içeride mi?”

“ Onlar evde, kim olabilir ki bu saatte?”

“ Hadi!... çene yapmada, bir an önce kapıya bak!...”

“ Allah!... Allah!... “ hayıflanması arasında kafasını kaşıyarak çıplak olan bedenine eşofman aradı. Bulup giydiğinde esnemeler arasında kapıyı açıp polislerle karşılaşmasına şaşırdı. İri polis,

“ Beyefendi, kusura bakmayın, gecenin bir yarısı görevlendirildik. Hakkınızda şikayet var.”

“ Arkadaş, bende sizler gibi devletin bir memuruyum. Allah’ıma çok şükürler olsun, bu zamana kadar da bir suçla iştigal ettiğimi zannetmiyorum. “

“ İyide, evinizde muhtarlığa bildirmediğiniz bir kimse kalıyormuş? Bir düşünün bakalım. Apartmanın yöneticinizden de araştırdık. Bu evde, siz ve eşinizden başka yabancı kalıyor mu? ”

“ Olabilir. İnsanın hiç mi yatılı misafiri olmaz? Evimize misafir olarak gelenleri de karakola rapor olarak bildirmemiz gerekiyor mu?”

“ Ama, yabancı bir kadın ve sakallı bir erkek varmış. O sakallı yoksa terörist olmasın. Onu bize bir gösterin yeter. Kimliğine bakıp, kim olduğunu bilmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz, aradığımızı evinizde bulursak, yataklık yapmaktan sizi de tutuklamak zorunda kalırız. ”

“ Bakın polis bey, insanların sakal bırakmaları onların terörist olmasını mı gerektirir.? Bırakalım bu şekilciliği de değiştirin artık bu beyinlerinizin içindeki kuruntuları.”

“ Ben anlamaz!... Siz daha iyi bilirsiniz, anlarsınız ya, şu sarı saçlı olan kadınlar var ya, onlardan birisi. “

“ Anlaşıldı, siz kısaca nataşa mı demek istiyorsunuz ? Her sarı saçları olan bayanlar nataşa mı oluyor? Arkadaş sizler bu kafayla giderseniz, AB’ye girmeyi değil, kapısından, zor geçersiniz. “ Tartışmanın anlamazlığı ile gerilen polis,

“ Aha!... tapu gibi elimizde savcılık kağıdı var. Evinizi aramamız gerekecek. Hiç mi haber dinlemiyorsunuz? Terör olayları çığ gibi her tarafı sardı. Siz nelerden bahsediyorsunuz Müsaade ederseniz evi arayacağız. Önümüzden çekilir misiniz!...?” Konuşmalara kulak misafiri olan Nilgün, Necati ve Natali’yi uyandırmak için odalarını tıklattı.

“ Necati çabuk uyan, çabuk!... Polisler geldi. Evi arayacaklarmış!..”

“ Aha şimdi yandık!... Bir sene içeride pisi pisine yatmak, beni hepten sarsar. Toparlanmamı geciktirir. Nereye saklansam ki?”

“ İstersen arka balkona geç, Orada uzunca bir vestiyer var. İçine girdiğin zaman Allah’ın bir kulu seni bulamaz.”

“ Allah!.. Allah!... sanki adam mı öldürdük yahu!...” Arka balkona geçip, vestiyerin içine uzun uzadıya kıvrıldığında, bir çırpıda kaybolmuşluğu yaşayıp yok oldu. Polisler, çıkarmadıkları ayakkabıları ile evin tozunu attırarak, köşe bucak didik didik aramaya başladılar. Kimseyi bulamamanın gıcıklığı ile arkadaşına,

“ Balkonlara baktık mı?”

“ Sahi oraları unuttuk.” Caddeye bakan balkonda kalan artık bira şişeleri ile fındık, fıstığın kabuklarının dağınıklığına kafasını bir ileri bir geri sallayan polis, avına yaklaşmanın ağız sululuğu ile,

“ …….???? Başka balkon var mı?”

“ Bir de arka odadan çıkılan balkonumuz var.? “

“ Bu küçük odaya baktık mı? Burayı da açar mısınız?”

“ Bayan misafirim var, ayıp olmaz mı açmak?”

“ Sarı saçlı mı?” Nilgün,

“ Allah!.. Allah!.. ”

“ Bir şey mi dediniz? Konuştuğunuz duyulmuyor da” Natali’nin kırmızı kısa geceliği arasından taşan beyaz bacaklarını gören polis,

“ Arka balkon demiştiniz, orayı gösterin. ”

“ Neden olmasın ki, nasıl olsa elinizde dağ gibi devletin arama tapusu var. Buyurun beni takip edin.”

“ Bebek çok güzel maşallah. Allah bağışlasın.”

“ Sağ olun, Allah’tan sizleri göremiyor. Anlayacağı yaş olsaydı, evimizde polislerin ne işi var diye bizi sizden önce o yargılardı.”

“ Vazife..”

“ Gündüzün canı mı çıktı?”

“ Vazife, vazife” sözleriyle, balkonun kapısından kafasını elindeki fenerin yardımı ile çevreyi taradığında, yerdeki vestiyere gözü takıldı. Vestiyerin sürgüsünü kendine doğru çekip kapağı açtığında, fenerin güçlü ışığı, Necati’nin gözbebeğinin derinliğinde buluştu. Polis, sonunda aradığını bulmanın sevinci ve sırıtmasıyla,

“ Beyefendi, diğer balkondaki biraları içip, burada ayakkabıcılık mı öğreniyorsunuz?” Yoksa karınız yataktan kovup buraya saklanarak protesto mu ediyorsunuz? Lütfen, kimliğinizi verir misiniz? “

“ İnanın benim suçum yok polis bey!... Çeklerimi ödeyemediğim için içeri mi alınırmış?!...”

“ Ellerinizi uzatır mısınız?”

“ Benim daha yapacak çok işim var!... Toparlanmam lazım!.. Lütfen beni bırakır mısınız!.. Lütfen rica ediyorum!..”

“ Neco!... Sen neden bağırmak? Eller neden uzanmak ileriye gözümü çıkartacak sen.” Natali’nin kendi kendine sayıkladığını düşünen Necati, yüzünü tekrar duvara döndüğünde, kıçının, Natali’nin göbeği altındaki sıcaklıkla buluşturmasına rağmen yine de uykuyu tercih etti.

- ( 2 ) -



Kiraladığı ev, üç sokağın birleştiği köşe başındaki apartmanın birinci katıydı. Altında, emlakcı ve badana işleri yapan iki dükkanın olması, evin kışın ısınmayacağını gösteriyordu. Altın sarısı, kurumuş yapraklar sokağı doldurmuştu. Selçuk, ev kirası, diğer giderlerinin yanına, bir de bebeğin bez ve mama, parasını nasıl bulacağını düşündü. Natali’nin içki parasını kısmayı düşünmek bile istemedi. Onun hırçınlık çıkartacağını biliyordu. Evin eşyaları gereksinimlerini karşılamaya yetmediği gibi, her gün çıkan kavganın nedeni de , içki, yokluk ve Necati’nin evden uzaklaşmasıydı. Bebeğin ağlamasına aldırış etmeyen Natali, yine şişelerin dibini bırakmıyor, sarhoşluğuna sarhoşluk katıyordu. Necati, yudumların arasında ne yapacağını kestiremiyordu. Çaresizlik etrafını bir kez sarmıştı. İşten geç ve yorgun dönen Necati’ye,

“ Sen var nerde olmak!...?”

“ Ekmek parası peşindeyim, arabayla mal dağıttım.”

“ İçki bitti!.. Bana çabuk içki bulmak!...”

“ Zıkkım iç emi!...”

“ O ne demek. Afiyet olsun gibi mi?”

“ Çocuğa bak!... Ağlayıp duruyor!...”

“ Sen bak!... Seninde çocuk!...”

“ Sen ne biçim annesin!..?”

“ Ben bilmem anne. Sen bana içki getirmek var!... Sen söyle, başka kadınla birlikte olmak var mı?”

“ O da nereden çıktı?”

“ Bir olsun, gözlerini oymak senin. Ben yapmak gece uyurken kızgın yağı kulaklarına dökmek. Vallahi seni yaşatmamak bu hayatta.”

“ Yemek yaptın mı?”

“ Sen getirdi mi hazır yemek? Ben yemek yapmak anlamaz, sen mutfağa girmek bana yemek yapmak.”

“ Bu kadın baş belası mıdır nedir yahu!... Geç oldu. Ben yarın yola gitmek ve erken kalkacak.”

“ Ben anlamaz, uyumak yok!... Seks yapmak var. Hem de sabaha kadar!... Sen ne biçim erkek ben anlamadi!...”

“ Vallahi bu kadın hasta. Kafayı üşütmüş. Çocuğa yazık olacak.”

“ İçkim nerde içkim!..? “

“ Görmüyor musun, önünde duruyor!...”

“ Çocuğa bakacak halin yok senin Allah’ın sarhoşu!... Yarından tezi yok, bakıcı bir kadın bulacağım.”

“ Sen erkek mi? Ben şimdi seks istiyor. Tuuuhhh!... sana.”

“ Başıma bela mısın be kadın?!...” Bağrışmalar gittikçe hiddetlenmeye başladığında, polisçe aranan Necati, Natali’nin sarhoşluğunu, çocuğunun ağlamasına rağmen yatıştırmaya çalışsa da başarılı olamadı. Evin içi dağınıktı. Mutfağa sallanarak geçen Natali, sarhoşluğunu umursamadan buzdolabının kokuşmuşluğu arasında, şişelere göz gezdirdi. Her zaman koyduğu sirke ve su şişesinin yanında aradığı şişesini göremedi. Bağırması apartmanın üst katlarını zorlamaya başladığında Necati dudaklarını sinirden kemirmekle yetindi.

“ Biraz yavaş ol be kadın!... Gecenin yarısı oldu. Herkes uyudu. Şimdi şikayet gelecek benim başımı belaya sokma!... Bak çocuk da ağlıyor. Biraz yavaş!...”

“ Sen bak!... Senin memede fena degil!..”

“ Manyak bu kadın!... Elim kolum bağlı olmayacaktı ben sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim!…”

“ Bana manyak demek ha!... Şimdi ben sana göstermek Natali kimmiş.!..”

“ Ne yaparsın be kadın? Ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın. Allah’ın sarhoşu!...” Natali, alkol komasının gerginliğini vücudunda yoğunca hissetti. Dış kapıyı hızla kapattığında, apartman sakinleri de merdiven boşluğunda gürültünün nerden geldiğini biliyorlardı. Necati,

“ Sonunda muradına erdin mi? Kör olasıca kadın!.. “ sözlerine aldırış bile etmeyen Natali, sallanarak , apartman boşluğuna bağırması biçimsizdi.”

“ Ben var seks istemek. Sen ne biçim erkek?”

“ Sus be kadın!... Sus artık!... Beni el aleme rezil ettin!... Gir içeri şimdi elimden bir kaza çıkacak.!..” Dış kapıyı, olanca kuvvetiyle bir kez daha kapatan Natali’nin hareketi apartman sakinlerini de çileden çıkarmıştı. ‘Yetti be kadın!.. Bıktık artık senin bağırmalarından!... Şimdi, sen görürsün gününü!..’ tehditleriyle polis ekibinin maviliğini sokağa getirmişlerdi. Genç polis,

“ Beyefendi, iyi geceler, komşularınızdan hakkınızda şikayet var.” Necati’nin yanında alaysı gülümsemesine devam eden Natali,

“ Ben istemek seks, bu adam bana yok der.” Sözleri ardından kızaran Natali, polislere,

“ Ne dediğini bilmiyor, biraz sarhoş da”

“ Kimliğinizi görebilir miyiz? Bayan eşiniz mi oluyor ?” duraklayan ve ne diyeceğini bilemeyen Necati, şaşkınlıkla,

“ Yeni evliyiz, bakın bu da yeni doğan çocuğumuz.” Polis aldığı kimliği otomobilde kontrol edip geri döndüğünde Necati’ye,

“ Sizi merkeze kadar almamız gerekiyor. Lütfen, zorluk çıkartmadan araca gelin?”

“ Tamam, hemen hazır olurum.” yanıtı ile Natali’ye dönen Necati,

“ Yaptığını beğendin mi? Düzenimi ne güzel kurmuştum. Her şeyi bir çırpıda mahvettin, Allah’ta senin belanı versin emi!...”



Nezarethane soğuktu, Necati’nin şaşkın, beklenti ve ürkek hali adrenalinini artırdı. ‘Mahkemeye çıkmadan ve hakimin vereceği karardan önce hiç kimse suçlu sayılmaz’ teziyle, nezarethanedeki tutukluların halini incelediğinde, hiç birini de kendisine yakıştıramadı. Saçları dağınık, bir o kadar da façası bozuk bir yüzün kendisini incelemesine sinirlenerek,

“ Ne bakıp duruyorsun!...? Karşında şebek mi oynuyor!..?”

“ Hiiiç…. Suçlu bir halin yok da ona bakıyordum, Bi cigara versene”

“ Cebimde neyim var neyim yok, polisler aldılar.”

“ Merak etme agam, birazdan cigaramızı geri verirler. Ağabey be, çok acemiye benziyorsun. Buralara ilk kez mi düşüyorsun ?”

“ Evet, çeklerimi ödeyemedim, krizden işlerim ters gitti.”

“ Benim işler de ters gitti be ağabey. Arabayı tam düz kontak yapmıştım ki, duvara toslayınca yakayı ele verdim. Sicilim çok kabarık, hem benimkisi ilk kez değil. Üzülme be ağabey, bizi burada fazla tutamazlar. Yalnız bu gece birlikte bu yataksız, soğuk betonun üzerinde sabahlayacağız. Yarın olunca da, hakim karşısına çıkartırlar. Oradan da seninle hapishaneye gideriz..” Nezarethaneye polislerin biri girip, diğeri çıkıyordu. Tutukluları sırasıyla sorgulayıp, götürüyorlardı. Bir türlü kendisine sıra gelmediğini sinirlenerek izleyen Necati, ‘ Allah’ım bunları da mı görecektim? Her şeyin bitiş noktası bu olsa gerek. Bu kötü gidişin suçluları bizler miyiz ? Belki de içeri girmesi gerekenler, dışarıda, ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Bu krizi ben mi yarattım?’ soru çokluğunda bitap düştü. Gecenin bir yarısı sorgulama sırasının kendisine gelmesine çok sevindi. Gözleri nöbetten küçülen polisin,

“ Aranızda Necati kim? Hemen sorgu odasına gelsin!..”

“ Kimlik tespitini yaptık. Çeklerini ödemediğinden dolayı hakkında mahkemece tutuklama kararı var. Sizi yarın mahkemeye çıkartacağız. Bu gece bizim misafirimizsiniz. Ne alırsınız? Çay mı? Kahve mi? Yoksa bir paket sigara mı?”

“ Marlboro sigaramla, yanına da bir de çay verseniz iyi olur.?”

“ Hay!... Hay!... dalgamı geçiyorsun lan!... Otur, oturduğun yerde!... Suç işlerken bana mı sordun?”

“ Memur bey, adam mı öldürdüm ki, böyle davranıyorsunuz? İşlerim ters gitti yalnızca çeklerimi ödeyemedim. Sizin maaşlarınıza zam yapmasalar, üstüne üstlük size de böyle davranılsa, peki siz ne yapardınız?”

“ Bak şuna bir de ağzı laf yapıyor!... Biraz daha konuşursan, birazdan siyasi suç damgasını yersin”

Hapishane, şehrin dışında, görünüşü nezarethane gibi soğuktu. Elleri kelepçeli, konuklarıyla baş başa kalan Necati, soluk mavinin bolluğu üzerine çizilmiş kırmızı renkli mahkum taşıma aracı içinde hapishanenin önüne yaklaştı. Mahkumların avlu önündeki tespihli volta atmalarını daha önce yalnızca filmlerde izlemişti. O dönemlerde sinema koltuklarında sıradan bir olay gibi seyretmişti.



Koğuştan içeriye ürkek girdi. İri cüsseli, bıyıkları yanaklarından aşağıya doğru taşmış, omzunda kolları giyilmemiş ceketi ve tespihin şaklamaları arasında, her haliyle koğuşun ağası olduğu belli olan mahkumun,

“ Hoş geldin gardaş. Hayırdır ne iştir?”

“ Pazarlamacıyım ben.”

“ Ne yani, benim meslekten mi?”

“ Sizde mi mal pazarlıyorsunuz?”

“ Ben kadın elbiselerini mağazalara pazarlıyordum.”

“ Demek aramızda bir elbise farkı var. Bende üzerinde elbisesi olmayan kadınları pazarlıyordum. Şimdi bunları boş ver de, yerine geç bakalım. Sende çok para vardır. Mehmet, yeni gelen çaylağa bir çay getir bakalım!...”

“ Sağ ol ağabey.”

“ Nerelisin? ”

“ Anakaralıyım ağabey”

“ Vay!... Hemşom benim, gel bir öpeyim seni, çoktandır bu koğuşlarda hemşerilerimi göremez olmuştum. “ Çayını yarım bırakıp, yatağına geçen Necati, ilk günün acemiliği ile çantasından çıkardığı giysilerine, mahkumlar süzerek baktılar. Yanına yaklaşan koğuş arkadaşının,

“ Burada cikcik şu anda sensin. Ağanın her dediğini yapmak zorundasın. Onun öyle görüntüsüne aldanma. Aslında çok sinirlidir. Dışarıda, çalıştırdığı kadına sulanan adamı delik deşik etti. Cesedini de köpeklere yedirmiş. Kalanları da dereye atmış. Anlayacağın hafta sonları, hepimizden hasılat toplar.”

“ Ne hasılatı?”

“ Anlayacağın haraç.”

“ Ne kadar veriliyor?”

“ Ayak bastı parasından sonra, gönlünden ne koparsa alır.”

Çorap, osuruk kokuları ve horlamaların gürültüsünden Necati, uykusuna dalamadı. Gecenin dördüne kadar zorladığı gözlerini uykuya bırakır gibi oldu. Yastığının altına koyduğu pantolonunun cebinin kurcalandığını anlayıp, olup bitenleri göz ucuyla kontrol ettiğinde Natali’nin içki kokan ağzıyla burun buruna geldi. İğrenç bir yüz buruşturmasıyla, kabustan kurtulmanın sevincini doyasıya yaşadı. Sessizce gözlerini araladı. Göz ucuyla, yanı başında sızan ve deliksiz uyuyan Natali’nin zom haliyle uyanmasının mümkün olmadığına sevindi. Kazara bir uyansa, huzursuzluğun etrafına kabus gibi çökeceğini biliyordu. Karınca sessizliğinde adımlarını, yataktan yere buluşturduğunda, karyolanın beklenmeyen gıcırtısına şaşırdı. Natali yan tarafa döndüğünde, cinselliği de, kırmızı ve şeffaf Sting-t ‘nden taşıyordu. Necati, saç tellerinden, tırnak ucuna kadar başımın tatlı belası kadın dercesine anlamsızca süzdü. ‘ Pis sarhoş, ne olacak!..’ iç geçirmesiyle, akşamdan salonda bıraktığı giyitini yine sessizlik içinde giydi. Tuvalete , sidiğini tuvalet taşının deliği, ses çıkartır düşüncesiyle hemen kenarına yapmayı tercih etti. Sabah sabah, çeşmeyi bile açmak istemedi. ‘Yüzümü de sokak çeşmesinde yıkarım’ diyerek banyoda, yarım kalan saçlarına son rötuşu verdi. Banyo’dan çıktığında, aksilikler peşimi bırakmıyor diye hayıflandı. Ne kadar itina ile sessizliğe yönelsem, o kadar da sakarlıklar beni bırakmıyor diye dış kapının gıcırtısı ile yatağın gıcırtısı birleştiğinde, ‘ işte şimdi yandım ben!...’ beklentisiyle, salon kapısının ardına saklanarak Natali’nin tuvalet faslının bitmesini bekledi. Natili’nin uyuşuk gözler arasında sarf ettiği ‘ Kafamda çok ağrıyor, akşam çok mu kaçırdım ne?’ Bizimki de işe gitmiş herhalde, biraz daha yatayım bari’ mırıldanmasıyla rahatlayan Necati, yine de belli bir süre kabuğundan çıkmaya cesaret edemedi. Horlama sesinin odaya yayılmasıyla cesaretini topladı. Dış kapıyı çıtlatmadan kapattığında, gün de henüz aydınlanmaya yeni başlamıştı...

- ( 3 ) -



Modası geçmiş müzik setine Rusça bandını zor yerleştirdi. Havanın kapalı ve oldukça kasvetli oluşu da canını oldukça sıktı. Evin, birinci katta ve balkonsuz olması odaları karanlık yapmıştı. İçerinin serinliğine de hiç aldırmadı. İçi, sarhoşluğun doyumu ile yanıyordu. Sinirleri her an hallaç pamuğu gibi dağılmaya hazırdı. Oğlunun,

“ Mami ben çok üşüyor.”

“ Kes sesini be!... Olen, ne soğuk, bak her yer yanıyor.”

Olen, birazdan kötü bir şeylerin olacağını seziyordu. Annesinin son zamanlarda yaptıklarından oldukça korkar olmuştu. İçkinin, her geçen gün annesini kendisinden alacağını bilerek düşüncelerini yine de küçük bedeninin içine sakladı. Oda oldukça soğuktu. Dışarıda ayaz kapının altından üfürüyordu. Evde yakacak bir şeyler yoktu. Üzerinde ince tişörtünü saracak bir kazak bile bulamadı. Küçük ellerini göğsüne sıkıştırarak ısınma hareketine, annesi oralı bile olmadı.

“ Olen, Necati geldi bak!.. Orada oturuyor bak!.. Sende onu gördün mü ?”

“ Hayır mami!... Sen hayal görüyor. Evde ikimizden başka kimse yok ki.”

“ Bak!... Bak!... bize sırıtıyor, tut onu Olen!... Tut onu sakın kaçmasın.!...”

“ Hayır!... Mami hayır!.. Sen hayal görüyorsun. Ben korkuyor senden mami.” Natali, kendi kendine gülmeye başladığında, Olen, kendini daha da sıkıca sarmaya başladı. Yüreğindeki korku, üşümesini gittikçe artırıyordu. Annesinin yaptıklarına bir türlü anlam veremedi. Natali ‘ben hiç de sarhoş olacak kadın mıyım?’ cesaretli yürüyüşü ile mutfağa yöneldi İçeri de kurtların dansını, kayık gözlerle seyretti. Mutfağın pis kokusu ve dağınıklığına aldırış bile etmedi. Salonda büzüşerek oturan oğluna, olanca gücüyle bağırdı,

“ Olen aç mısın!..?” Pısırık ve cılız bir ses belli belirsizdi.

“ Hem de kurtlar gibi mami” Natali, buzdolabını açmaya çalıştı. Yapamadı. Dolabı yukarıdan aşağıya doğru kayık gözlerle süzdü. Dolabın, ‘ ne yaptın ki, benden ne istiyorsun?’ dercesine içi boştu. Çürük sebze ve bir iki elma bile yenecek cinsten değildi. Kahvaltılıklara baktığında, küflenmiş peynir, artık beni çöpe at, yoksa içerisini iyice mahvederim tehdidini savuruyordu. Tek yumurtayı gördüğünde, altın bulmuş gibi sevindi. Yumurtayı titrek eliyle kavrayıp, dolabı ayağının gerisiyle sertçe kapattı. Tavayı aradı. Bulamadı. Musluğun altı bir lokantanın bulaşık hanesinden farksızdı. Tezgahın içine iğne atılsa yere düşecek cinsten değildi. Tavayı, onca tabakların arasından zor seçti. İçinin küften beyaz olduğunun bile fark edemedi. Çeşmenin önünde temizlemek istedi. Deterjanı aradığında boşalan şişeyi buldu. Sinirlenerek fırlattığında, çıkan sesin şiddetine oğlu, bir solukta yanı başına geldi.

“ Ne oldu mami?”

“ Her şey tükenmiş bu evde!... Dolap boş!... Necati yok!... Para yok!.. Hayat mahvolmuş!... O görür!... Bende onu mahvetmek!...” Tavanın yağını soğuksuyla çözemese de, küflenmiş tavayı, öylesine yıkadı. Ocağın üstüne koyduğunda, sönük yanan ocağın sönmemesi için İsa’sına dua etti. Ekmek sepetine baktığında, bir iki dilim bakteri üretmeye yüz tutmuş ekmekle burun buruna geldi. Böyle olmayacağını anladığında, bir hışımla, Olen’in seyrettiği otuz yedi ekran televizyonu güçlükle kaptığı gibi kapıya yöneldi. Televizyonun arkasından sökülmeyen anten fişi de Natali’yi bırakmıyordu. Üzerindeki seksi geceliğine aldırış etmeden, evlerinin altındaki boyacının kapısını çaldığında nefes nefeseydi.

“ Komşi, evde çocuk aç!... Bizim adam para bırakmamak. Sen bana biraz para vermek. Bu televizyon sizde durmak. Koca geldi. Ben de parayı size vermek.”

Pos bıyık, esmer ve genç boyacı, Natali’nin dişiliğini süzerek,

“ Ne kadar istiyorsun?” sorusu gözlerin derinliklerindeydi.

“ Ben bilmem Türk parası ne kadar olmak. “ Boyacı, bakışlarını Natali’ye devam ettiği bakışları arasında cüzdanından çıkardığı iki parça banknotu uzattı. Dışarı çıkışına kadar Natali’yi tepeden tırnağa süzdü. Natali’nin doldurduğu paketlerin içindeki şişeler birbirlerine çarparak, apartman boşluğunda yankılanıyordu. Mutfağa girdiğinde, oğlunun küs duruşuna aldırış etmedi. Olen,

“ Mami çizgi filmin, en güzel yerinde televizyonu götürdün.”

“ Sen merak etme!... Rusya’da çok seyredecek!... Şimdi mecburuz!… Mecbur!...” sözleri arasında sek içkisini bir dikişte yudumladı. Artık çocuklar gibi şendi. Her zamanki gibi, alkolle boğuşan bedenine sahip çıkamıyor, hırçınlığı, her kadehin bitiminde bir kat daha artıyordu. Beyni sanki durmuş, yaptığı dengesiz hareketlerinden oğlu bile korkar olmuştu. Alkol komasına girmesine ramak kaldığında korkudan titreyen oğlu ise , bir seğitmede Sevgi’yi eve getirebilmişti.

“ Annen nerde?”

“ Mutfaktan bir türlü çıkmadı. Ben çok korktu. Duvarlara yumruk atmak.” Mutfağa giren Sevgi, Natali’nin her zaman giydiği kırmızı geceliği ve dağınık saçları ile duvara yaslanmış bitap haline acıdı.

“ Natali, bu ne halin? Sana hiç yakışıyor mu?”

“ Ben artık bitmiş!... Necati yok!... Ben onu çok özledi!... Evde yemek yok!... Para yok!...”

“ Tavada kömürleşen ne ?”

“ Olen aç. Ben de çok aç. Dolapta tek yumurta var. Onu da ben yaktı.”

“ Poşettekiler ne?”

“ Televizyonu aşağıya verdim. Bunları aldım.”

“ Sen geç içeriye, ben size bir şeyler hazırlarım.”

“ Sen çok iyi.” İltifatlarının ardından, gözyaşları da damla olup, kırmızı geceliğinin üstüne indiğinde izlerde genişliyordu. Sevgi, evin içini gezdiğinde, küçük oda görünümlü salonda, kokunun nereden geldiğini anlayamadı“ Olen’e,

Evdeki bu koku ne? Çiş kokusuna benziyor. Yoksa yatağına mı işiyorsun?”

“ Hayır!.. Sevgi teyze ben öyle şeyler hiç yapmaz.”

“ Evet, n’oldu, bu koku ne?” Olen, annesine bakarak,

“ ………?????”

“ Olen, sana söyledim!... İçerideki bu koku ne böyle?”

“ Mami.”

“ Annen mi ?”

“ Da, geçenlerde mami çok içmek var. Koltuğun üstüne çıkmak, eteğini sıyırmak ve bir erkek gibi çişini yapmak. Sonrada deli gibi gülmek. Ben çok utanıyor ondan. Hem de çok korkmaya başladı. Artık, ne yaptı kendini bilmiyor.” Sevgi’yi kolundan tutarak, banyoya götüren Olen,

“ Bak Sevgi teyze, anne çişi leğenin içine yapmak.”

“ Tuvalette problem mi var?”

“ Hayır. Mami hiç kendini bilmemek. Deli mi oldu ben anlamamak.” Sevgi, mutfakta yerde öylece kalakalan Natali’ye şaka yollu,

“ Natali, ayıp değil mi sana?” Yüzüne gelen dağınık sarı saçlarını elliyle geriye attığında,

“ Ben ne yaptı ki?”

“ Altına çiş baptın.”

“ Ben hiçbir şey hatırlamamak” mutfağın köşesinde yuva yapan ve yerinden kopan örümceğe gözü takılan Natali,

“ Bak!... Bak!... Necati duvarda yürüyor!... Bana doğru geliyor!... Çekilin önümden, onu göremiyorum!...” Yatak odasına koşarak giden Natali hızla giyindi. Makyajını banyonun kör ışığında yaparken salona doğru hızlıca bağırdı,

“ Olen!... Kapı çaldı!... Necati geldi!... Aç oğlum!.... Bekletme onu!...”

“ Nayn, mami, kimse yok kapıda.” sözlerine sinirlenerek alkol koması arasında duvarları peş peşe yumrukladı.

“ Bak, ben demedim mi Necati geldi diye. Bırakın ben açmak kapıyı ona,” Kapıyı açan Natali , karşısında komşuları yaşlı teyzeyi görüp kayık gözlerle ne dediğini bilmiyordu.

“ Necati , beni neden bekletti sen? Ben çok özledi. Kilo mu aldı sen?”

“ Kızım kendine gel. Bak ben yaşlı, tansiyon ve de şekeri olan komşunuz. Gürültünüzden uyuyamadım!... Vallahi böyle giderse, polise şikayet edeceğiz.” Polis sözcüğünün kulağını tırmalamasıyla kendine gelen Natali,

“ Sen ne diyor be moruk!...” haykırmasıyla, yaşlı kadının üstüne çullandı. Apartman yine ayaktaydı. . Sevginin gücü bile, yaşlı kadınının saçlarını tutup, yerlerde sürüklemesini engelleyemedi. Apartmandan yetişen komşuların zor ayırdığı Natali elinde kalan siyah saçlarla güçlükle evine sokulabildi.

Son sigarasını çıkartıp, yaktığında, odanın içi de toz dumandı. Olen’in öksürmesine aldırış bile etmedi. Zayıf görünümlü olmasına rağmen, gücü ve çirkefliği karşısında Sevgi bile ürkmüştü. İçinden, ‘bizim oğlana Allah, peygamber sabrı versin, böyle bir kadınla yaşamak insanı katil eder.’ konuşmasıyla Natali’yi tepeden tırnağa süzdü. Boğuşmanın ardından sakinleşen Natali, elinin arasında sıkışan kılları halının üstüne silkeledi.

Derginin orta sayfasındaki manken resmini Sevgi’ye gösteren Natali,

“ Necati , bu kadınla beraber dimi?”

“ Olur mu hiç. O kim ki. Sen ondan daha güzelsin. ”

“ Hayır!... Hayır!... Necati, bu kadınla beraber. Sen biliyor Necati nerde?”

“ Haberim yok. Bize de bir şey söylemedi. Hadi şimdi rahatça uyu. geç oldu. Benimde gitmem lazım zira bebeğim mama ister.”

“ Necati… Necati… Ne…” sözcüğünü tamamlayamayan Natali filitresi yanmaya başlayan sigarasının sönmesine aldırış etmeden gözlerini ürkekçe bir noktada birleştirmesi oğlunu korkutmuştu.

“ Sen yine ses duydu dimi Olen?”

“ Hayır mami, ben korkuyor senden.”

“ Bak!... şimdi her yer karardı!...”

“ Hayır mami, evin içi aydınlık. Hem de dışarı da güneş var. İnanmazsan bak!...”

“ Necati’nin sesini duydun mu?”

“ Ha – yır !... Ma-mi!...”

“ Bak pencereden bana gülüyor…”



Natali çöktüğü yerden hızla kalkıp, dolaptaki Necati’nin bütün elbiselerini sokağa fırlattı. Necati’nin çok sevdiği siyah montuda atıp pencereden kendisini bırakan Natali’ye oğlu da engel olamadı. Olen, pencerenin pervazına yetişmeyen küçük bedeniyle sokak ortasında yatan annesinin cansız bedenini gözyaşları arasında seyretti. Büyük gürültü, çevreyi de hareketlendirmişti. Ambulansın yanık sesi uzaktan duyulduğunda mavi ışığın döngüsü sokakta yanmaya devam ediyordu.





Necati’nin evine dönüşü muhteşemdi. Kapının ziline dokunduğunda kapıyı Olen açtı.

“ Mami iyi değil. Hep hayal görmek. Sen gittin hep seni sayıkladı. Ben de çok korktu.” Natali, kırık ayağının ağrısına aldırış etmeden,

“Olen gelen kim?”

“ Necati amca mami!...” Natali, oğlunun başucuna koyduğu içkisini yudumlamanın keyfi ve sataşması ile,

“ Hep sen yaptı beni bole!... Sen kayboldu. Ben de mahvoldu. Ben sana göstermek, seni mahvetmek.!... “ Sinirli bakışlarla yatak odasına yönelen Necati , elbise dolabını iki eliyle derinlemesine açtığında, özenle ütüleyip dolaba astığı elbiselerini görememenin çıldırması ile salona bütün siniriyle girdi. Natali’de koltuk değneğinin zorlaması ile tuvalete zor da olsa kaçabildi.

“ Seni ne yapmalı bilmiyorum ki. Dövsem, başıma bela olursun!... Allah seni bildiği gibi yapsın!.. Baş belası pislik!... Ben seni başımdan yok etmesini bilirim!...” Tuvaletten gelen sesler, çeşmenin karışımı ile, ‘sen derdimi şeyime anlat’ dercesineydi. Rahatlama ile tuvaletten çıkıp sürünerek koltuğuna geçen Natali’ye,

“ Bak, zaten Allah senin belanı vermiş!..”

“ Sen bana hiçbir şey yapamaz!... Sen biliyorsun her yer sallanacak. Sen o zaman mahvolacaksın.” . Gün henüz aydınlığını belli etmeden, gece lambasının mum ışığındaki gücü içeriyi zar zor aydınlatıyordu. Necati’nin horlaması ile uyanan Natali’nin içini intikam duyguları aldığında, bu günü iple çekmişti. Yıllarını, umudunu ve her şeyini alan Necati’yi öldürmeyi ve ondan bir çırpıda kurtulmayı planladı. Yatağının gıcırdamasına aldırış etmeden, mutfağa güçte olsa girebildi. Çekmeceyi sessizce açıp, kalın ve tahta saplı bıçağı tercih etti. Sessiz ve derinden süründü. Salona tekrar geldiğinde, oğlunun tatlı uyumasını bir süre seyretti. Açılan üstüne battaniyesini düzeltip, Necati’nin yattığı odaya yöneldi. Kapıyı hafifçe araladığında, horlama sesi, ayak sesinin gürültüsünü bastırdı. Necati’nin yana dönüşünü uyanır korkusuyla, yere uzun uzadıya kamufle olarak bekledi. Horlama sesinin tekrar duyulması ile atmaca gibi kalbine bıçağı saplama fikriyle yattığı yerde bir süre daha öylece kalakaldı. Horlama mırıldanmaları yeni başladığında, içini derin bir rahatlama kapladı. Yerden doğrulup, loş ışığın gerginliği ile bıçağı havaya kaldırdığında, Necati’de dilinin damaklarına kadar kuruması ile uyandığında, bıçak da çekmecedeki yerinde parlıyordu.



.R.u.S.T.i.
İnsanlarin seni ezmesine izin verme; Ehliyet al, sen onlari ez...


Вся Ветвь
:АвторОтослано
*Rus Sevgili (uzun bi hikaye) aleyna_m   2006/11/13 22:25
.*Re: Rus Sevgili (uzun bi hikaye) Gecelerce   2006/11/13 23:41

. | Moderator


 
 
YART.RU Copyright © 2001 Turkey.ru
Карта сайта | Контакты | Партнеры | Реклама на сайте

Идея сайта - VP
Дизайн - YART.RU